NEF’Î
1572'de Erzurum-Hasankale’de (Pasinler) doğdu. 27 Ocak 1635'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl adı Ömer. Osmanlı Divan şiirinin kaside ve hiciv ustası. İyi bir öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. İlk şiirlerinde "Zarrî" mahlasını kullandı. "Nef’î" mahlasını kendisine yakın dostu Gelibolulu Mustafa Ali’nin verdiği söylenir. Çeşitli devlet memurluklarında bulundu. Canberg Giray'ın hizmetine girdi. Burada yoksul düştü. Kuyucu Murad Paşa tarafından İstanbul'a gönderildi. Kısa bir süre Edirne'deki Muradiye Camii'nin mütevelliliğini yaptı. Daha sonra maden mukattacılığı, mukataa katipliği ve cizye muhasebeciliği görevlerinde bulundu. Yaşamının tümünü İstanbul'da geçirdi. Padişahlar, sadrazamlar ile devlet büyüklerine sunduğu kasidelerle maddi ve manevi destek kazandı. 4'üncü Murad döneminde sanatının ve ününün zirvesine ulaştı. Ama yazdığı hicviyeler yüzünden zor durumlarda da kaldı. 4'üncü Murat'ın Nef'î'nin "Sihâm-ı Kâzâ"sını okurken yıldırım düştüğü, olayı uğursuzluk sayan padişahın şaire hiciv yazmasını yasakladığı anlatılır. Söylendiğine göre, padişahın bu uyarısına rağmen bir süre sonra Vezir Bayram Paşa'yı hicvedince boğdurularak öldürüldü. Divan Edebiyatı’nda hicvin en büyük şairidir. Başarılı lirik gazeller yazdı ama asıl ününü kasideleri ve hicviyeleri ile yaptı. Sağlam bir tekniği, ağır bir dili, cesur bir söyleyişi vardır. Aşırı süslü, abartılı söyleyişlerini yeni çağrışımlarla birleştirerek kendine özgü bir tarz geliştirdi. Hayalgücü zengindir. At tasvirlerinde eşsiz bulunur. Kasidelerinin nesib kısımları başarılıdır. 4'üncü Murad'a sık sık methiye yazmasına rağmen, zayıf akıllı bir padişah olan 1'inci Mustafa için şiir yazmaması "mert" şairliğinin işareti olarak gösterilir. Türkçe Divan'ında 59 kaside, 119 gazel bulunur. 1944'te Ali N. Tarlan'ın düzenleyerek yayınladığı "Farsça Divan"ında 171 rubai yer alır. Bazıları ağır küfürlerden kurulu, bazıları hoş ve zarif espriler içeren hicviyelerini topladığı "Sihâm-ı Kâzâ" (Kaza okları) adlı eserini Saffet Sıtkı 1943'te yayınladı. Ünlü "Baharriye"sini ise Bakî’ye nazire olarak yazdığı söylenir.
GAZEL
Ne tende cân ile sensiz ümîd-i sıhhat olur
Ne cân bedende gam-i firkatinde râhat olur
Ne çâre var ki firâkınla eğlenem bir dem
Ne tâli’im meded eyler visâle fırsat olur
Ne şeb ki kûyuna yüz sürmesem ol şeb ölürün
Ne gün ki kâmetini görmesem kıyâmet olur
Dil ise gitti kesilmez hevâ-yı aşkından
Nasîhat eylediğimce beter melâmet olur
Belâ budur ki alıştı belâlarınla gönül
Gamın da gelse dile bâis-i meserret olur
Nedir bu tâli’ ile derd-i Nef’i-i zârın
Ne şûhu sevse mülâyim dedikçe âfet olur
BEYİT
Derdim nice bir sînede pinhân ederim ben
Bir âh ile bu âlemi vîrân ederim ben
KASÎDE
(ilk 8 beyit)
(Der sitâyiş-i Sultan Murâd Rahmet’ullâh-ı aleyh)
Esdi nesim-i nev-bahâr açıldı güller subh-dem
Açsun bizim de gönlümüz sâki medet sun câm-ı Cem
İrdi yine ürd-i Behişt oldu hevâ anber-sirişt
Âlem Behişt-ender-Behişt her gâşe bir Bâğ-ı İrem
Gül devri ayş eyyâmıdır zevk-u safâ hengâmıdır
Aşıkların bayrâmıdır bu mevsim-i ferhunde-dem
Dolsun yine peymâneler olsun tehî hum-hâneler
Raks eylesün mestâneler mutribler itdikçe nagam
Bu demde kim şâm ü seher mey-hâne bâğa reşk ider
Mest olsa dil-ber sevse ger ma’zûrdur şeyh-ül-harem
Ya neylesün bî-çâreler âlüfteler âvâreler
Sâgar suna meh-pâreler nâş etmemek olur sitem
Yâr ola câm-ı Cem ola böyle dem-i hurrem ola
Ârif odur bu dem ola ayş ü tarabla mugtenem
Zevkı o rind eyler tamâm kim tuta mest ü şâd-kâm
Bir elde câm-ı lâle-fâm bir elde zülf-i ham-be-ham
KASÎDE
(Der medh-i merhûm vezir-i a’zam Murâd Paşa)
Gamzen ne dem ki tîğ çeküb hûn-feşân olur
Uşşâk-ı dil-figâra ecel mihr-bân olur
Çeşmin o Kahramân-ı gazab-nâkdir senin
Kim hışmı zâil olsa dahi bî-amân olur
Kim gördü böyle Hindu-yu mest-i kemin-güşâ
Kim bir hadengi âfet-i cân-ı cihân olur
Müjgânlarınla seyr iden ol ebruvânı dir
Birden bu denlü tîr nice der-kemân olur
Gamzen suâle başlasa uşşâka her müjen
Gûyâ lisan-ı hâl ile bir tercemân olur
Gamzen görür itâb ile öldürdüğün bizi
Durmaz kirişme dahi ana hem-zebân olur
Bu nâz ü bu nigâh-ı tegaafül ki sende var
Hızr olsa âşıkın sebeb-i terk-i cân olur
Sen böyle nâz ü şive satınca gedâlara
Nerh-i meta’-ı derd ü belâ râygân olur
.........
Safflar düzüb hücûm edicek hayl-i düşmene
Dehşetle âsmân ü zemin pür-figaan olur
Sarsıldığınca zelzele-i hamleden zemîn
Âşub-i reste-hiz-i kıyâmet iyan olur
Gerd-i siyehde şu’le-i şemşir-i tâb-dâr
Gûyâ sehâb-ı tîrede berk-i cehân olur
Oklar sihâm-ı kavs-i kazâdan nişân virir
Peykân-ı tîr ise ecel-i nâ-gehân olur
Evc-i hevâda sît-i çekâçâk-i tîğden
Âvâz-ı ra’d ü sâika reh-güm-künân olur
Her hamlede hücûm-i dilîrân-ı nîze-dâr
Hayl-i adûya ol kadar âfet-resân olur
Kim tenlerinde râh-ı mesâmat ser-be-ser
Sûrâh-ı mâr-ı mühre-rübâ-yi sinân olur
Gâhî miyân-ı saffda durur kendi tîg-veş
Gâhî miyân-ı şikâf-ı saf-ı düşmenân olur
FAHRİYE
Tûti- mu’cize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyinesi saf değil
Ehl-i dildir diyemem sinesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
Yine endîşe bilür kadr-i dür-i güftârım
Rûzgâr ise denî dehr ise sarrâf değil
Girdi miftâh-ı der-i genc-i maâni elime
Âleme bezl-i güher eylesem itlâf değil
Levh-i Mahfûz-i sühendir dil-i pâk-i Nef’î
Tab-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil
GAZEL
Ârif ol ehl-i dil ol rind-i kalender-meşreb ol
Ne Müselmân-ı kavî ne mülhid-i bî-mezheb ol
Akla mağrûr olma Eflâtûn-i vakt olsan eger
Bir edib-i kâmili gördükde tıfl-ı mekteb ol
Âf-tâb-ı âlem-ârâ gibi sür hâke yüzün
Kevkebe basdır cihânı hem yine bî-kevkeb ol
Lâ-mekan ol hem mahallinde yerin bekle yine
Gâh mihr-i âlem-ârâ gâh Mâh-ı Nahşeb ol
Âşık ol amma alâikden beri it gönlünü
Ne ham-ı gîsûya meftûn ne esîr-i gabgab ol
Hızr’a minnet çekme var sonra dil-i Nef’î gibi
Lûle-i âb-ı hayât-ı feyz ile leb-ber-leb ol
KITA
Fırsatî sen bu semti bilmezsin
Eyleme gel bizimle yok yere ceng
Sana kaç kere dedim anlamadın
Sözde mazmûn gerekir â pezeveng